Tek adam iktidarı güç kaybediyor, emek mücadelesi güçleniyor
"İşçi ve emekçilere dayanan güçlü, birleşik ve kitlesel mücadele bizi sonuca götürecek ve tek adam iktidarının yenilmesine yol açacaktır."

Fotoğraf: TBMM
Zeliş Irmak
zelis.irmakk@gmail.com
Her fırsatta, Erdoğan-Şimşek programını kararlılıkla uygulayacağını vurgulayan tek adam iktidarı, programdaki hedeflere ulaşma noktasında sapmalar yaşarken, ortaya çıkan ağır yükü ise işçi ve emekçilerin sırtına yüklüyor. Bu koşullar aynı zamanda sınıf mücadelesinin somut zeminini, ilerleme seyrini, mücadele düzeyini, araç ve yöntemlerini de doğrudan etkiliyor. Sınıf çelişkileri nasıl aşılacak, mücadele seyri nasıl ilerleyecek? Sorularımızı yanıtlayan Emek Partisi İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, “Umut, emek ve sermaye mücadelesinde büyüyor. Bu program egemen sermaye sınıfının ve saray iktidarının ağır sömürü ve baskı programı. Ona karşı mücadele de işçi sınıfının eylemini, örgütlenmesini ve bilincini ilerleterek olur” diyor.
Şimşek programından vazgeçilir mi?
2025 bütçesi ve orta vadeli program, ekonomik krizin ağır yükünü işçi ve emekçilerin üzerine yıkarak, son yılların en kapsamlı sömürü programı olarak uygulanıyor. Yerli, yabancı, yandaş bütün tekellerin çıkarlarını ve kârlarını garanti altına alan bir program bu.
Programın uygulanmasının merkezinde de ve alt yapısının temelinde ucuz emek sömürüsü ve ağır çalışma koşulları var. Bunu hayata geçirebilmek için de bu programın üst yapı politikalarını yoğunlaşan baskılar ve yasaklar oluşturuyor. Programın alt ve üst yapısının toplamı tek adam iktidarının öncülüğünde büyük bir sermaye terörü ile toplumu karşı karşıya bırakıyor.
Tek adam yönetimi ve sermaye cephesi kendi sözcüleri tarafından da sıkça dile getirdikleri gibi bu programı uygulamakta kararlı. Vazgeçmek bir yana; bu programın emek düşmanı, yoğun sömürüye dayanan karakteri takviye edilerek kararlılıkla uygulanması üzerine hesaplar yapılıyor.
Nasıl bir takviye?
Faturanın işçilere ve emekçilere yıkılması konusundaki kararlılığı pekiştiren yeni takviyeler. Özelleştirmelerin hızlandırılması, son dönemde sıkça dile getirilen bölgesel asgari ücret düzenlemesi, güvenceli esneklik vb. yapısal reformlar adı altında yeni hak gaspları, kur-faiz yönetiminde revizyona gidilmesi vb. gündeme getirilen adımlar bunlardan en çok öne çıkan başlıklar.
Hükümet ve sermaye cephesi programın hedeflerine ulaşma konusunda istediği sonuçları istediği hızda da alamıyor. Bu da gerilimi artırıyor.
TÜSİAD bir memur burjuva hükümet istiyor
TÜSİAD’a açılan soruşturma bu gelişmelerin neresinde?
Emek ve sermaye arasındaki mücadele sertleştikçe, bilinen ezberlerle bile istenilen hedeflere ulaşamadıkça egemen sınıfların, tek adam iktidarı ve Cumhur İttifakı’nın, büyük sermaye kesimlerinin kendi arasındaki taktik çelişkiler ve çatışmalar da öne çıkıyor.
Büyük sermayenin TÜSİAD’ın ön cephesini tutan kanadı, yeteri kadar yabancı sermayenin ülkeye gelmemesi ve gelenin kalıcı olmaması başta olmak üzere, ekonomideki hedeflere ulaşılamamasının, bunların gündemin gerisine düşmesinin, programın uygulanmasına zarar vermesinin temel nedenini siyasettin istikrarsızlaştırıcı etkisinde görüyor. Erdoğan’ın her şeye rağmen ve her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak için attığı adımların, yandaş sermayedarlara öncelik vermesinin ekstra sorunlar yarattığı düşünüyor.
TÜSİAD her fırsatta ‘Siyasi çıkarlar ekonomi programının uygulanmasının önüne geçmemeli’ vurgusu yapıyordu. Erdoğan-Şimşek programının, orta vadeli programın en büyük destekçisinin TÜSİAD olduğunu biliyoruz. Bunu akamete uğratacak ya da zayıflatacak herhangi bir siyasal iklime yol açılmaması gerektiği vurguları da yine o yapıyor.
Erdoğan’ın iktidar kavgasındaki hamleleri, sermaye cephesi ve onun siyasi klikleri içerisindeki çelişkileri de tetikliyor.
Erdoğan’da buna karşı şu mesajı veriyor: “Hem ben senin çıkarlarına hizmet eden böyle bir program uygulayacağım, yüksek kârlarını garanti altına alacağım, bunun arkasında kararlı ol diyeceksin. Öte yandan bu program nedeniyle işçi-emekçiler arasındaki desteğimi daha da kaybedeceğim ve iktidarımı riske atacağım. Hem de kendi yandaş sermaye kliklerimin ve siyasi iktidar çıkarlarımı göz ardı edeceğim. Yani sadece senin çıkarlarını düşüneceğim. Öyle yağma yok. Sen de sorumluluk alacaksın. Bana siyaset-demokrasi dersi vermeyeceksin.”
TÜSİAD, sermayenin her dediğini yapan ama kendisi için bir şey istemeyen, yıpranınca seçimlerle yerini yenisine bırakan, klasik anlamda bir memur burjuva hükümet istiyor. Kendi iktidar kavgasını ve çıkarlarını büyük sermayenin çıkarlarının önüne geçirmeyen, biri gidip diğeri gelen bir hükümet düzeninin işlemesini istiyor. Buna karşılık Erdoğan arkasındaki sermaye kliğiyle birlikte “Yok öyle üç kuruşa beş köfte” diyerek TÜSİAD’a yanıt veriyor.
Yani ortada başta işçi sınıfı olmak üzere bu ülkenin sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin ekonomik ve demokratik beklentilerine, çıkarlarına yanıt verecek bir tartışma-çatışma yok. Ağır sömürü faturasının ve politikalarının derinleşmesi konusunda burjuva sermaye iktidarının nasıl hareket etmesi gerektiği üzerine anlaşmazlıktan kaynaklı bir durum var. Ve bu da ilk kez olmuyor. Daha önce de benzerleri yaşandı ve ortaya çıkan uzlaşmalarla Erdoğan-TÜSİAD kazanırken hep bu ülkenin işçileri, emekçileri faturayı ödediler.
TÜSİAD Şimşek programına karşı diyemeyiz o zaman?
Karşı değil. TÜSİAD memlekette bir şeye itiraz edecekse önce “Sakın ondan taviz verilmesin” dediği ekonomi programının yarattığı sömürü ve yıkıma bakacak. İşçi ve emekçilerin en küçük ekonomik, demokratik haklarını bile ayaklar altına alan uygulamalara bakacak. Aynada Erdoğan ve kendisini birlikte görecektir.
Bu kavga hem TÜSİAD'ın hem de tek adam iktidarının kendi saflarını güçlendirmek, siyasi beklentilerini önceleyerek kendi kârlarına baktığı bir taktik çatışma bu. Halka hiçbir faydası olacağı kanaatinde değilim.
Emek-sermaye çelişkisinin, sınıf mücadelesinin bu kadar derinleştiği keskinleştiği bir ortamda, egemen sınıflar arasındaki çelişkilerinde artması ve görünür hale gelmesi kaçınılmaz. Sonuçta ortada bir kayıkçı kavgası yok ama ülke ve emekçiler adına hayırlı sonuçları olacak bir kavga da yok!
Bu programın devlet sopası olmadan uygulanma ihtimali yok
‘Politik’ baskılar neden artıyor?
Bu programın devlet sopası, baskı ve zorbalık olmadan uygulanma ihtimali yok. Programa karşı tepki, öfke, mücadele büyüyor. Bu mücadeleyi ezmeden hem programı hem iktidarı sürdürme şansı yok. Ayrıca bütün bunlar iç ve dış politik sorunlar, bölgedeki gelişmelerle de birleşince baskının dozu da artıyor.
Bu aynı zamanda güç kaybeden bir iktidarın ayakta kalmaya yönelik saldırıları. Bunun için günlük politikada, siyasette baskı, grev yasağı, eylemlere, direnişlere, hak mücadelelerine getirilen yasaklar, gözaltılar, tutuklamalar yani toplumsal üst yapıdaki araçlar olabildiğince en saldırgan düzeyde devreye konuyor.
Onun için 2025'te gerçekten emek ve sermaye mücadelesi, toplumsal altyapıdaki çelişkiler daha da derinleşip büyüyecek. Buna karşı işçi emekçilerin hoşnutsuzluğu, öfkesi, tepkisi ve mücadelesi de bu yasaklara ve baskılara rağmen ilerleyecek.
Dolasıyla yoğun emek sömürüsüne karşı mücadele de bu politik baskılara karşı mücadeleyle yan yana sürmek durumunda.
Ekonomik haklar için, iktisadi talepler için bu programın emek sömürüsü ve krizin faturasını halka yıkma üzerine kurulu ekonomik hedeflerine karşı mücadelenin genişliği, büyüklüğü ve kitleselliğiyle; politik baskılara karşı mücadelenin genişliği, kitleselliği ve büyüklüğü eşdeğer olmayacak elbette. Öyle de olmaz zaten, bu nesnel bir durum. Sömürülen ve ezilen her toplumsal sınıf ve kesim canının en çok yandığı yerden mücadeleyi yükseltir. Bu mücadelelerin kendi ilerleme hatları, kitlesellikleri, yaygınlıkları karşılaştırılıp, yanlış sonuçlara ve beklentilere girmemek gerekir.
Uzun bir süre daha ekonomik talepler için verilen mücadelenin zemini, genişliği, yaygınlığı ve kitleselliği demokratik haklar ve politik baskılara karşı mücadeleden daha ileride olacak.
Ekonomik talepler için mücadele eden işçi ve emekçilerin deneyimlerini, bilincini ilerletip bunu geliştirebilirsek bu mücadele ileride daha güçlü ve daha kitlesel bir hale gelerek sınıf mücadelesinde yeni bir senteze ulaşabilir.
Nasıl ki 2024 seçim sonuçlarının ardından “AKP'yi ekmek çarptı” dediysek, önümüzdeki dönem iş ve ekmek mücadelesinin etkisi daha da artacak.
Bütün grev alanlarında da işçi sohbetlerimizde de gördüğüm; işçiler “Daha ileriden nasıl birleşeceğiz” sorusunu tartışıyor. “Daha etkili nasıl olabiliriz” sorusunun yanıtını arıyor. Bugün yaşanan iktisadi gerçekliği daha ileriden sorguluyor ve geçmiş politik tutumlarını, tercihlerini sorguluyor.
Peki halk sadece ekonomik zorluğun getirdikleriyle mi mücadele ediyor?
İşçi ve emekçiler birleşip harekete geçtiğinde bir devlet ve demokrasi dersiyle yüz yüze kalıyorlar ve demokratik, politik alanla bağları artan bir zeminde ekonomik mücadelesini sürdürmeye başlıyorlar. Çünkü program politik bir gücün programı. İşçi ve emekçiler mücadelelerinde daha özgüvenli davranmak zorunda. Bugün artık ekonomik haklar alanında yaşadığı çelişkileri ve talepleri için verdiği mücadeleleri Türkiye’nin siyasi hayatında sonuçlar doğuracak olan çelişkiler ve mücadele olarak görmek zorunda.
Başpınar örneğine bakalım, iki üç günde yaşanan gelişmeler çarpıcı. Başpınar’a devlet, valilik yasağı ve polis gücüyle baskı uygulayarak müdahale etme aşamasına ne zaman gelindi?
Ne zaman?
Burada bence çarpıcı iki husus vardı. Birincisi, yandaş sermayenin Antep'teki en ileri temsilcilerden birisi AKP Milletvekili İrfan Çelikaslan'ın fabrikasına dayanmıştı direniş. 10 yıl sonra ilk kez fabrikasında bir ücret mücadelesi yaşanıyordu. Bu onu çok sarstı. İkincisi, Başpınar’da BİRTEK-SEN ve öncü işçiler bu dönem zam mücadelelerini birleştirerek daha da büyütme yoluna girdiler hem de bunun ilk büyük eylemini Çelikaslan’ın fabrikasının önünde yapmak istediler.
Yani tek tek fabrikalardaki ücret pazarlıklarından çıkarıp sendikasıyla beraber ortak bir mücadele aşamasına getirdiler. Bu şu demekti: Antep’teki emek, sermaye kavgasında artık yeni bir aşamaya geçmek.
İşçiler ve sendikaları geri adım atmadı, bir hamle daha yaptı. Demokrasi Meydanı’nda toplanma kararı aldı, yasağa karşı yüzlerce işçi bir araya geldi. Bu bir devlet ve demokrasi dersidir. İşçi sınıfı bu dersi zorlu ve zahmetli alan bir sınıftır. Antep işçileri, özellikle öncü kesimleri ve mücadeleye yönelen bölükleri devlet kimin devleti, demokrasi kime var kime yok sorularını bir sınıf olarak yeniden başka düzeyde sorup, sorgulamaya, sonuçlarını görmeye başladı. Şimdi bunların muhasebesiyle yeni bir yol yürüyecek.
Emek ve sermaye kavgasında iki sınıfın bu kadar açık karşı karşıya gelmesiyle Antep işçi sınıfı dünkü pozisyonundan daha ileri bir mücadeleye girdi. Biz parti olarak bu mücadelenin daha da ileri gitmesi için öncülük etmek için çalışacağız.
İşçilere dayanan güçlü ve kitlesel mücadele bizi sonuca götürecek
Önümüzdeki dönem neler yaşanacak? Nasıl bir mücadele hattı örülmeli?
Toplu sözleşmeler ve ücret, sosyal haklar, insanca çalışma ve yaşama mücadelesinde, yani emek-sermaye kavgasında yeni muharebeler olacak. Merkezinde çeşitli iş kollarındaki toplu sözleşmeler, yüz binlerce işçiyi kapsayan kamu sözleşmeleri ve yıl sonunda da metal sözleşmeleri yer alıyor. İşçiler emekçiler arasında birleşme eğilimi ve nasıl birleşeceğine ilişkin tartışmalar, arayışlar artıyor.
Yerellerdeki eylemlerin ortak, birleşik sürmesini teşvik etmek ve genel grev genel direniş hattı oluşturmak gerekiyor.
Bunun için de fabrika ve iş yerlerinde mayalanan, çeşitli özgünlük ve düzeylerde sürüp, olgunlaşan birliğin güçlenmesi gerekiyor. Genel grev genel direniş hattına girmek de bunun ne kadar gerçekleşeceğine bağlı olarak gündeme gelir ve mümkün olabilir. Bu sömürücü saray iktidarını tehdit edecek en etkili, güçlü ve sonuç alacak olan eylem biçimi üretime dayalı bir genel direniş hattında ilerleyecek olanıdır. Onun için halkı ikinci bir Gezi direnişi kurtarmayacaktır. Mücadele ve örgütlülük açısından bunun daha ötesine geçen, işçi ve emekçilerin birleşik kitlesel mücadelesine dayanan bir güçlü mücadele bizi sonuca götürecek ve tek adam iktidarının yenilmesine, yıkılmasına yol açacaktır.
“Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyası sürdürüyoruz. Bu da mücadelenin birleşik ve etkili bir hatta yürümesine hizmet ediyor. Bu kampanyayı büyütmemiz gerekiyor.
Dağılan, halk kitleleri nezdinde itibar kaybeden Erdoğan-Şimşek programıdır ve Cumhur İttifakı’nın cephesidir.
Güç kazanan işçi ve emekçilerin mücadelesidir. Sosyalist olmanın sorumluluğu bunun nitel dönüşümler yaratması ve politik sonuçlar doğurması için bütün olanaklarını, enerjisini, güçlerini seferber etmektir. Partimiz de bunu yapıyor.
Evrensel'i Takip Et